CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, DİSK’in 16. Olağan Genel Kurulu’na katılarak birer konuşma yaptı. Karl Marx’ın “Dünyanın bütün işçileri birleşin” sözüne atıfta bulunan Kılıçdaroğlu, “Şimdi geldiğimiz 21’nci yüzyılda, otoriter rejimlerin de giderek güç kazandığı bir ortamda, yeni bir söylemle yola çıkmak zorundayız. ‘Dünyanın bütün demokratları birleşin’ demeliyiz. Nasıl aşarız? 4 ayaklı bir stratejiyle biz bunların hepsini aşarız” dedi. Kılıçdaroğlu, 4 ayaklı stratejinin başlıklarını “birinci sınıf demokrasi”, “üreten Türkiye”, “güçlü sosyal devlet” ve “sürdürülebilirlik” olarak sıraladı. Kılıçdaroğlu, “Bunlar nedir biliyor musunuz? Bunlar, aynı zamanda Cumhuriyet’in kurucu değerleridir” diye konuştu. İmamoğlu da ülkede ve kentte yaşanan işsizliğin boyutlarına dikkat çekerek, “Gençlerin, kadınların, erkeklerin, eğitimlilerin ya da tecrübesizlerin, her kesimden insanın bir iş bulma mücadelesi ile karşı karşıyayız. Bu baskılama sürecinin tehditlerini yaşayan unsurları tartışmak ve bugüne kadar bunun mücadelesini veren sizlerin, ortak akıl sürece dair, sıkı bir mesajı oluşturma mecburiyeti vardır, diye düşünüyorum. Bu nedenle örgütlü işçiler, Türkiye’de toplumsal bütünlüğün en önemli unsuru. Aynı zamanda sosyal barışın da bir güvencesi olduğunu biliyorum” ifadelerini kullandı.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), 53’ncü kuruluş yıldönümünü, dün, Haliç Kongre Merkezi’nde, 5 kıtadan 45 sendikanın temsilcilerinin katılımıyla kutlamıştı. DİSK, aynı yerde bugün de 16. Olağan Genel Kurulu’nu başlattı. “2020’lerin DİSK’i, Emeğin Türkiye’si” başlığıyla 14-15-16 Şubat günleri boyunca sürecek Genel Kurul’un bugünkü konukları Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkan Yardımcıları Veli Ağbaba, Onursal Adıgüzel, Muharrem Erkek, milletvekilleri, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu oldu. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Genel Başkanı Sezai Temelli ve İYİ Parti İstanbul milletvekili Ahat Andican da konuklar arasında yer aldı. Genel Kurula katılan işçiler, salona, “İnadına sendika, inadına DİSK” sloganıyla giriş yaptı. Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan Genel Kurul, DİSK Çok Sesli Korosu’nun konseriyle devam etti. Ardından DİSK tarihini özetleyen sinevizyon gösterisi sunuldu.
İMAMOĞLU: “MUTLU YAŞAMININ KARMAŞIK BİR FORMÜLÜ YOK”
Genel Kurul’da ilk konuşmaları, sırasıyla DİSK Genel Sekreteri Cafer Konca ve DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu yaptı. Çerkezoğlu’nun ardından mikrofonu alan İmamoğlu, amaçlarının İstanbul’un kapalı ve açık alanlarını özgürleştirmek, halka açık hale getirmek olduğunu vurguladı. “Bu genel kurulun bir dönüm noktası olmasını diliyorum” diyen İmamoğlu, özetle şunları söyledi:
“21. yüzyılda süreç çok önemli. Bu anlamda en önemli unsurlarından bir tanesi emek dünyasının hakkı hukuku. Ama ulusal, ama uluslararası manada. Siz bunun önemini bilen insanlarsınız. Toplumsal tabanda bunun mücadelesini vermiş Türkiye’nin en önemli kurumlarından bir tane sizsiniz. Türkiye’de mutlu yaşamanın çok karmaşık bir formülü yok. Açıkçası formül aslında çok basit. İnsanlarımızın, çalışanlarımızın, işçilerimizin emeklerinin karşılığını alabilmesi. Bu olurken de haksızlığa ve adaletsizliğe uğramadığında düşünen bir ortam vadetmek. Bunun dışında, bunu sağladığımızda gerisi çok kolay bir süreç. Ama ne yazık ki bugün ülkemizde bu manada umutsuzluk yaşıyoruz. ‘Bugün iş bulduk da emeğimizin karşılığını mı almak kaldı’ gibi bir serzenişle karşı karşıyayız. Çünkü çok yoğun bir işsizlikle, hatta korkunç bir işsizlikle karşı karşıyayız.”
İMAMOĞLU: “ÖRGÜTLÜ İŞÇİÇİLER TOPLUMSAL BÜTÜNLÜĞÜN EN ÖNEMLİ UNSURU”
“Bu boyutlu bir işsizlik, bu ülkenin başına gelebilecek en kötü belalardan bir tanesi. Yani öyle büyük komplolara ihtiyaç yok. Gençlerin, kadınların, erkeklerin, eğitimlilerin ya da tecrübesizlerin, her kesimden insanın bir iş bulma mücadelesi ile karşı karşıyayız. Bu baskılama sürecinin tehditlerini yaşayan unsurları tartışmak ve bugüne kadar bunun mücadelesini veren sizlerin ortak akıl sürece dair sıkı bir mesajı oluşturma mecburiyeti vardır, diye düşünüyorum. Bu nedenle örgütlü işçiler, Türkiye’de toplumsal bütünlüğün en önemli unsuru. Aynı zamanda sosyal barışın da bir güvencesi olduğunu biliyorum. Bu manada da sizden, toplumun değerli mesajları beklediğini ve de elbette demokrasinin hepimizin arzu ettiği bir su gibi, bir hava gibi kavramların karşılık bulduğu bir genel kurul olmasını diliyorum.”
İMAMOĞLU: “ORTAK AKILLA ÇALIŞMAYA KARARLI BİR BELEDİYE BAŞKANIYIM”
“Bundan sonra da bütün işçi örgütleri ile birlikte hareket etme, ortak akılla ortak hedefler koyup elbirliğiyle çalışmaya kararlı bir belediye başkanıyım. Çünkü bir belediye başkanı olarak itibarımın, benimle birlikte çalışan işçinin, memurun mutluluğuna bağlı olduğunu her yerde dile getirdim. Gerçekten onların yüzünü mutlu gördüğümde ben de mutlu bir belediye başkan olacağının farkındayım. Alın terinin karşılığını alan, sosyal hak ve güvencelerin sağlandığı bir dünyayı yaratarak bunu işçilerle paylaşmak benim için onurdur. Bu keyif ve onurla görevini yapmaya çalışan bir belediye başkanıyım. Bu manada DİSK’in 16. Genel Kurulu’nun emeğin Türkiye’si adına çok güzel gelişmeleri çok değerli atılımlara kavramlara vesile olmasını diliyorum.”
SON KONUŞMA KILIÇDAROĞLU’NDAN
DİSK Onur Emek Ödülleri’ne Prof. Dr. Korkut Boratav, Nurettin Çavdarlıgil, Prof. Dr. Kuvvet Lordoğlu, avukat Alp Selek, avukat Turgut Kazan ve avukat Ercüment Tahiroğlu layık görüldü. Boratav, Çavdarlıgil, Lordoğlu, Selek, Kazan ve Tahiroğlu, ödüllerini, eski DİSK genel başkanlarından Süleyman Çelebi’den aldı. Ödül töreninin ardından sırasıyla eski DİSK genel başkanlarından Rıdvan Budak, HDP Genel Başkanı Sezai Temelli ve İYİ Parti İstanbul milletvekili Ahat Andican birer konuşma yaptı. Genel Kurul’un son konuşmasını ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gerçekleştirdi. Kılıçdaroğlu, özetle şunları söyledi:
KILIÇDAROĞLU: “GERİYE GİDEN ÜLKE OLDUK”
“İktisatta, genel bir tanım var: Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler ve az gelişmiş ülkeler. Biz şimdi dördüncüsünü yaşıyoruz: Geriye giden ülkeler! Belli bir standardı yakaladık ve o standarttan geriye gidiyoruz. Elbette bunun bazı nedenleri var. Konuşan bazı arkadaşlar, iktidarın yönetme kabiliyetini yitirdiğini söylüyor. Aslında Türkiye, şu anda freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı gidiyor ve hepimiz bu kamyonun içindeyiz. Hepimiz, nasıl büyük bir riskle karşı karşıya olduğumuzu üş aşağı beş yukarı biliyoruz. Bugünkü duruma nasıl geldik? Bugünkü duruma gelişimizin temel nedeni, siyasette insan unsurunu göz ardı edip, insanı kimliğinden, inancından ve yaşam tarzından yola çıkarak bir siyaset oluşturmaya çalıştırmaktır. Oysa; insanın inancını, kimliğini ve yaşam tarzının siyasete malzeme etmemeliyiz. İnsanın inancına, kimliğine ve yaşam tarzına saygı duymalıyız. 82 milyondan herhangi bir kişi bu 3 nedenden ötürü ötekileştirilirse, hep beraber buna isyan etmeliyiz. Siyaseti, insan odaklı yapmalıyız. Bu yapılmadığı için ayrıştık, bölüştük. İnancı kullanan bir siyasal düşünce geldi ve o inanç üzerinden siyaset yaparak toplumu ayrıştırdı ve böldü. Buradan çıkmalıyız. Bunun çıkış yolu demokrasidir.”
KILIÇDAROĞLU: “DÜNYANIN BÜTÜN DEMOKRATLARI; BİRLEŞİN”
Bütün insani değerler, ahlaki kümeler, o demokrasi kümesinin içerisindedir. Marx, bir dönem, ‘Dünyanın bütün işçileri birleşin’ diyordu. Şimdi geldiğimiz 21’nci yüzyılda, otoriter rejimlerin de giderek güç kazandığı bir ortamda, yeni bir söylemle yola çıkmak zorundayız. ‘Dünyanın bütün demokratları birleşin’ demeliyiz. Nasıl aşarız? 4 ayaklı bir stratejiyle biz bunların hepsini aşarız. Birincisi; Türkiye’ye gerçek anlamda bir demokrasiyi getirmek zorundayız. Üçüncü sınıf bir demokrasi yerine, birinci sınıf demokrasi getirmeliyiz. Bizim ülkemizin insanı, neden baskıcı bir yönetimi hak ediyor? Baskıcı bir yönetime karşı çıkmanın yolu, demokrasiye sahip çıkmaktan geçiyor. Demokrasi derken, darbe hukukundan arınmış parlamenter sistemi, lider sultasının olmadığı bir seçim yasasını, herkesin hak, hukuk ve adalet ararken yargılanmadığı bir süreci kastediyorum. İşin ana noktası, demokrasidir.”
KILIÇDAROĞLU: “TÜRKİYE’NİN ÜRETMESİ LAZIM”
“İkinci ayak; üreten Türkiye’dir. Türkiye’nin üretmesi lazım. Eğer siz, ‘Bağımsız Türkiye’ diye bağırıyorsanız veya birlikte bunu seslendiriyorsak hep beraber; bağımsız Türkiye’nin sadece siyasal değil, ekonomik bağımsızlığı da bu işin olmazsa olmazıdır. O nedenle Mustafa Kemal, ‘Savaş meydanlarında kazanılan zaferler, ekonomik zaferlerle taçlandırılamazsa bağımsızlığınızı koruyamazsınız’ der. Bugün Türkiye, üretim sürecinden koparılan bir Türkiye’dir. İşsizliğin bugünkü noktaya gelmesinin nedeni, Türkiye’nin üretim sürecinden koparılmasıdır. Üretim sürecinden kopan bir Türkiye, ağır bedeller ödüyor değerli arkadaşlar. Aylık geliri, 673 liranın altında olan kişi sayısı, 8 milyon 647 bin 283 kişi. Aylık geliri 2000 liranın altında olan emekli sayısı, 6 milyon 852 bin 513 kişi. Asgari ücretin yarısı ve onun altında gelir elde eden kişi sayısı, 2 milyon 136 bin kişi. Ayda 1000 liranın altında dul ve yetim aylığı alanların sayısı, 847 bin 643 kişi. 2019’un ilk 9 ayında faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen hane sayısı, 3 milyon 365 bin 781. Aynı dönemde doğalgazı kesilen hane sayısı, 710 bin 364 hane. Üretim sürecinden koparılıyor Türkiye, işsizlik yaratılıyor, yoksulluk yaratılıyor; yoksulluğu aşmak, işsizliği aşmak için değil, yoksulluğu ve işsizliği siyasete malzeme olarak kullanan ve bir lütuf ekonomisi kurmaya çalışan bir siyasal anlayış var.”
KILIÇDAROĞLU: “SOSYAL DEVLET YOKSA, HUZURU SAĞLAYAMAZSINIZ”
“Üçüncüsü; güçlü bir sosyal devlet kuramazsanız, o memlekette huzuru sağlayamazsınız. Hiç kimsenin, aç ve açıkta kalmadığı bir devlet. İşsizlik dolayısıyla, hiç kimsenin kendisini yakmadığı bir ülke. Parlamentonun duvarının dibine gelip, intihar etmek isteyen, kendisini yakan insanların olmadığı bir Türkiye’yi, güçlü bir sosyal devlet kurarak inşa edebiliriz. Dördüncü önemli nokta; sürdürülebilirlik. Demokrasinizi geliştirirsiniz, üreten Türkiye’yi inşa edersiniz, güçlü devlet kurup hakça bölüşebilirsiniz… Sonra bunun sürdürülebilirliği gerekiyor. Bunlar nedir biliyor musunuz? Bunlar, aynı zamanda Cumhuriyet’in kurucu değerleridir. Sürdürülebilirlik devlette liyakat var demektir. Siz, bu ülkede ayakkabı kutusunda rüşvet alan insanı, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil etmek üzere bir başka ülkeye büyükelçi olarak gönderirseniz, o ülkede sorun var demektir.”