Orijini İstanbul olan, Hollandalı araştırmacılar tarafından yüzyıllar sonra bulunarak çoğaltılan ‘İstanbul Lalesi’, anavatanına kavuştu. Hollanda Krallığı İstanbul Başkonsolosu Arjen Uijterlinde tarafından İBB’ye hediye edilen 1000 İstanbul Lalesi’nin sembolik dikimi, Başkan Ekrem İmamoğlu’nun katılımıyla Emirgan Korusu’nda gerçekleştirildi. İmamoğlu ve Uijterlinde’ye, dikim sırasında, 4’ncü yaş doğum gününü kutlayan Hüma İnal isimli minik çocuk eşlik etti.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Hollanda İstanbul Başkonsolosu Arjen Uijterlinde ile Sarıyer’deki Emirgan Korusu’nda bir araya geldi. İmamoğlu ve Uijterlinde, Hollanda’dan gönderilen İstanbul Lalesi’nin sembolik dikimini, 4’ncü yaş doğum gününü Emirgan Parkı’nda, dedesi ile birlikte doğayla iç içe kutlayan Hüma İnal ile birlikte gerçekleştirdi. Sembolik dikim töreninde ilk konuşmayı gerçekleştiren Başkonsolos Uijterlinde, şunları söyledi:
UİJTERLİNDE: “LALELER, ARAMIZDAKİ DOSTLUĞU TEMSİL EDİYOR”
“Bugün İstanbul Lalesi’nin evine dönüşünü kutluyoruz hep birlikte. Bu proje, bir önceki selefim olan eski Hollanda İstanbul Başkonsolosu Bart Van Bolhuis tarafından, 2020 yılında başlatılmış bir projeydi. Bugün de şansımıza hava çok güzel. Yüzyıllardır aslında var olan lale, yüzyıllar sonra tekrar evine dönmüş oldu. Ve aynı zamanda Türkiye-Hollanda arasındaki ilişkileri de temsil ediyor. İki ülke arasında, 400 yüz yılı aşkındır Osmanlı zamanında kurulmuş diplomatik ilişkiler devam ediyor. Osmanlı’yla savaşa girmeyen birkaç ülkede bir tanesi Hollanda. Şu ana kadar hiçbir savaş olmadı iki ülke arasında. Dolayısıyla laleler, bu anlamda dostluğu ve aramızdaki iş birliğini de temsil ediyor ve ona bir referans aynı zamanda. O yüzden Sayın Belediye Başkanı’na da çok teşekkür ediyorum bu imkanı bize sağladığı ve bu projeyi gerçekleştirdiği için.”
İMAMOĞLU: “BİR ÇİÇEĞE BU KADAR MİSYON YÜKLENİR Mİ?”
İmamoğlu da Uijterlinde’ye teşekkürlerini ileterek, “Umut ediyorum ki, bu güzel buluşma, az önce kendilerinin de ifade ettiği gibi, iki ülkenin dostluğuna, uzun yıllardır süren ilişkisine ve iş birliğine dönük sunduğu o simgeyi, ben bir de barışla taçlandırmak istiyorum. Gerçekten bu tür güzel hamleler, bu tür güzel birliktelikler, dünyadaki barışın da simgesi olabiliyor. Barışın da öznesi olabiliyor. Ya da kaynağı olabiliyor. Belki, ‘Bir çiçeğe bu kadar misyon yüklenir mi’ diye düşünebilirsiniz. Ama işte dünya böyle mucizelere tanık olabiliyor. Yüzyıllar öncesinden beri oluşan bu lale kültürünün, yine lalenin bir göçüyle beraber, sonra yine tekrar oradan buraya gelişini simgeleyen bugünkü dikim anı, işte bize bırakılan en derin kültürlerden bir tanesi” dedi.
“DÜNYAMIZIN GELECEK NESİLLERE DEVREDİLMESİ, SORUMLULUĞUMUZ”
İstanbul Lalesi’ni, İstanbul’un benzersiz doğasının sunduğu fırsatların bir simgesi olarak gördüğünü vurgulayan İmamoğlu, “Doğanın korunması, yeşilin geliştirilmesi, bütün dünyanın çırpındığı ve iklim değişikliğiyle büyük tehdit altında olan, neredeyse birçok bitki türünün yok olmaya başladığı dünyamızda, bu bitkilerin korunması ve gelecek nesillere devredilmesi hususunun dünyadaki bütün yöneticilerin ve bizlerin vazgeçilmez sorumluluğudur diye altını çizmek isterim. Bu yönüyle buradayım. Bu geleneğin yüzyıllar boyu sürmesini diliyorum. Umarım aramızdaki yolculuklar, gidişler, gelişler ve buluşmalar, hep böyle güzel duygularla olsun” ifadelerini kulandı.
HİKAYE 16. YÜZYILDA BAŞLADI
Hollanda Krallığı İstanbul Başkonsolosu Arjen Uijterlinde tarafından 4 Kasım 2021 tarihinde İBB’ye hediye edilen 1.000 lale soğanı, Emirgan Korusu’nda İstanbul Meydanı’nda dikilecek. İstanbul Lalesi, 2022 Nisan ayında İstanbullularla buluşacak. İstanbul Lalesi’nin hikayesi, 16. yüzyılda Osmanlı bahçelerinde başladı. Bu özel laleyi ilk yetiştiren ve yaygınlaştıran, Kanuni Sultan Süleyman’ın Şeyhülislamı Ebu Suud Efendi’dir. Türkiye’de izi kaybolan lalenin, doğada var olduğu bilinmemektedir. Hollanda’da lale araştırmacıları, eski İstanbul lalesini bularak çoğalttı. İstanbul lalesi, yüzyıllar sonra yeniden anavatanı İstanbul’a getirildi.
“HALK EKMEK KUYRUKLARI, YAŞANAN EKONOMİK KRİZİN EN ACI ÖRNEĞİ”
İmamoğlu, lale dikimi sonrasında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını da yanıtladı. Gazetecilerin soruları ve bu sorulara İmamoğlu’nun verdiği yanıtlar şöyle oldu:
– Halk Ekmek konusu tekrar gündemde ekonomik sorunlar nedeniyle. Önünde oluşan kuyruklar gittikçe uzamaya başladı. Halk Ekmek fiyatlarında bir değişiklik olacak mı? Büfeler önünde oluşan kuyruklarla ilgili de ‘Dağıtmayı beceremedikleri için kuyruk oluşuyor. Görüntü vermek için insanlar, orada mizansen olarak bulunuyor’ gibi yorumlar yapıyor. Bu yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Halk Ekmek, bizim için sorumluluk duygusu yüksek iştiraklerimizden bir tane. Burada özellikle, vatandaşın ihtiyacını çözme temelli bir bakışı var. O bakışla faaliyetlerine devam edecek. Şu anda, özellikle yıl içerisinde ve başında, özellikle zamdan önce mal tedarikinden ötürü, bir şekliyle maliyetlerimizi kurtarmasa da süreci yürütebilecek durumdayız. Ancak tabii ki önümüzdeki yıl nasıl bir maliyetle karşı karşıya kalacağız -ki sübvanse etmeyi elbette düşünürüz ve yaparız bunu çekinmeyiz- ama ne kadarını yapabiliriz, nasıl bir fiyat çıkabilir, inanın bunu tahmin etmek güç. Niçin güç? Çünkü, öyle anlık ve günlük fiyat değişikliği yaşayan bir ülke durumuna düştük ki, maliyet çıkartılamıyor. Mesela, bir ihaleye çıkan kurumumuz, ‘yaklaşık maliyet’ diye tariflenen bir maliyeti taban alır. Ve onun belli bir oran yukarısında, aşağısında ihale rakamı oluşunca, siz o ihaleyi karşı tarafa verirsiniz, mal ya da hizmet alırsınız. Şu anda yaklaşık maliyeti çıkartıyor arkadaşlar, ilana çıkıyoruz, ihalenin günü geldiğinde, artık o yaklaşık maliyetin hükmü kalmıyor. Yani bu kadar aslında kamunun özel sektörün zor iş yapabildiği, iş yürütebildiği bir dönemdeyiz. Ama bütün bunlara rağme, vatandaşımızı koruyacak sübvansiyonu yaparız. Ekmeğin maliyetini en aza indirecek şekilde bütün tedbirlerimizi alırız. Vatandaşımızın yanında oluruz. Olmalıyız da. Yani zaten Halk Ekmek, aslında ne yazık ki ülkemizde yoksulluğun bir barometresi gibi oldu ya da bir tansiyonunu ölçen bir mekanizma gibi oldu. Eğer ülkede şu an ekonomik bir problemle sorunla karşı karşıya isek, bunu ne yazık ki en acı bir şekilde bize gösteren kuyruklardan birisi, ekmek kuyruğu. Bu, birkaç yıldır Türkiye’nin yaşadığı ekonomik sıkıntılarda sıklıkla gördüğümüz bir durum. Şu anda da onu yaşıyoruz. Bu manzaraya, bu ne yazık ki hepimizin içini acıtan ve düşündüren görüntülere dönük bir kısım insanların yaptığı o kötü yorumlara da ben diyorum ki, ‘Gönlü kör, kalbi kör, vicdanı kör, siyaset için her şeyi konuşabilecek, her şeyi dile getirebilecek körlükte insanlar’ diyorum. Başka hiçbir şey diyemiyorum. Yani başka hiçbir tarifi yok. Umarım o körlüklerini bir an önce bertaraf etsinler ve gözleri artık görsün gerçekleri. Gerçeklerle yorum yapsınlar. Birbirimize destek olalım. Ümitsizim bazı insanlardan ama onlar için dua ediyorum.”
“TÜİK’İN ELİNDE HANGİ FORMÜLÜ VARSA, BİZE DE ANLATSIN”
– Yükselen döviz kurları var. Açıklanan yeni bir enflasyon, rakam var. Son zamanlarda en yüksek yıllık enflasyon rakamı olarak yüzde 21,3 olarak açıklandı. Bu yükselen döviz kurları ve enflasyon oranlarına karşılık İBB’nin sunduğu hizmetlerin fiyatlarında bir güncelleme ya da yükseliş bekliyor muyuz?
“Efendim yapmak zorundayız. Yani ben size şöyle söyleyeyim: Şimdi minibüsçü, yolcu taşıyacak. Arabasına mazot koyamıyorsa, nasıl taşıyacak? Yani bunun bir yöntemi yok. Yani ülkemizdeki yakıt fiyatlarının artışları ortada. Gıda fiyatlarının artışları ortada. Un fiyatının artışı ortada. Açıklanan enflasyon rakamlarıyla ilgili olmayan, depresyonu yüksek bir ekonomik dönem yaşıyoruz. Tarifsiz. Ben, 30 yılı aşkındır iş yaşamımda farklı krizler yaşamış birisiyim. Kur meselesi, bu ülkenin herhangi bir meselesi değildir. Yani siz eğer, 500 milyar dolara yaklaşan bir dış borcu olan bir ülkeyseniz, özellikle enerjide, akaryakıtta, petrolde tamamen dışa bağımlı bir ülkeyseniz, ‘Beni döviz ilgilendirmez’ safsatalarını söyleyemezsiniz. Bu şekilde milleti aldatamazsınız. Bütün bu maliyetler hayatımızın içerisinde. Yani bu kadar içimizi acıtan, insanların cebindeki paranın bu kadar kıymetsizleştiği ya da işte bütünüyle aslında ücretlerimizin, paramızın işe yaramaz hale geldiği bir ortamda, sistemin çarklarının dönmesi için, insanlar mecburen fiyatlarını yenilemek veya yeniden değerlemek zorunda kalıyor. Kamu da bunu yapmak zorunda. Tabii ki kamunun önceliği, her şeye rağmen bir belediyelerin önceliği, ‘Bir şekilde sübvanse edebilir miyim? En düşük nerede tutabilirim’ çabası olacaktır. Ama bizim de yani gücümüz bir yere kadar. Dolayısıyla ne yazık ki, bugünkü ekonomiyi yönetenler, bu kur sisteminin perişan olması, Türk Lirası’nın bu kadar değersizleşmesi… Ki gerçek enflasyon, bugün açıklanan enflasyonun en az 3 katıdır bu ülkede şu anda. Yani bu çok net. Gitsinler marketten bir sene önce aldıkları tuvalet kağıdıyla, bu sene aldıkları tuvalet kağıdının farkına baksınlar. Bir sene önce aldıkları un ile bu seneki unun, şekerin, petrolün, mazotun fiyatına baksınlar. Bu kadar basit. Yani mal ve hizmetlerdeki bu farkı görebilirler. Benim dememe gerek yok. Alırsınız, aradaki farkı çıkarırsınız, bir önceki yıla dönüp bölersiniz, dersiniz ki, ‘Şu kadar yüzde fiyat artışıyla karşı karşıyayız; nokta.’ Matematiğin kuralı bu kadar basitken, TÜİK’in elinde hangi formülü varsa, bize de anlatsın, Allah aşkına bizi rahatlatsın yani. Allah aşkına anlatsın. Ama öyle bir formül yok.